Kanser tedavi yöntemleri ve yanlış bilinenler

0
1484

Vücudumuzdaki herhangi bir hücrenin kontrolsüz şekilde, kontrol mekanizmalarından uzaklaşarak çoğalması durumu ve kimi zamanda etraftaki dokulara saldırganlık gösteren ve vücudun her yerine yayılan, tedavi edilmediğinde ölüme kadar götüren hastalığa kanser diyoruz. Özellikle teknolojik gelişmelerle beraber son zamanlarda bazı kanserlerden çok iyi yanıt almaya başlandı.Her kanser türünde farklı bir tedavi yöntemi vardır.

Kanser nasıl tedavi edilir?

Hastalıkların tarihsel gelişimine tedavi yöntemlerine göre bakacak olursak temel tedavi yaklaşımı olarak çoğunlukla cerrahi yöntem kullanılıyor. Uzun yıllardır kullanılan bir tedavi şeklidir. Ancak kullanılan tedavi yöntemleri bazen kullandığınız bazı cerrahi malzemeler ya da teknolojik gelişmelerle birlikte değişebiliyor. Bununla beraber farklı bir tedavi yöntemindeki değişiklik cerrahinin uygulanabilirliğini de değiştirebiliyor.

Diğer bir yöntem ise ilaç tedavisi olarak bilinen kemoterapidir. Bunun haricinde de ışın tedavisi yani radyoterapi de kanser tedavisinde kullanılıyor. Işın tedavisi radyoterapi kliniklerinde uygulanıyor. Özellikle Türkiye’de 2005-2006’dan sonra çok ciddi oranda radyoterapi uygulayan merkezler kuruldu. Hastahaneler kendi içlerinde onkoloji konseylerinde bu durumları çok daha iyi değerlendirebilir bir duruma geldi. İlaç tedavilerinde de hedefe yönelik tedaviler gelişmiş durumda. Tüm organlara yönelik, tüm kanserlere yönelik uygulanabilen tedavileri değerlendirirken genellikle bu üçünü bir arada düşünüp, öncelikle hangisiyle başlamak o hastanın evresi için uygundur. Sonrasında neler yapılacak gibi planlar tedaviye başlamadan önce belirlenir.

Kemoterapi görmek bu kadar kötü mü? Sadece radyoterapi ve kemoterapi görmek iyi mi?

Kimi zaman hastalar kliniklere başvurduklarında hastaya cerrahi uygulanmamış ve kemoterapi verilmemiş oluyor. Hasta incelendiğinde o hasta için radyoterapi tek seçenek, en uygun seçenek ve en yeterli seçenek. Radyoterapi ile %100’e varan kür sağlıyorsunuz yani hastalığı tamamen yok ediyorsunuz. Hastalara radyoterapi gerektiğini söylediğimizde üzüldüklerini görüyoruz. Ancak bu tedavi tam kür anlamına geliyor. Kimi zaman bazı hastalıklarda mesela lenfomalarda kemoterapi ya da radyoterapiden birini seçiyorsunuz ve uyguluyorsunuz bu tamamen yeterli olabiliyor. Yada daha küçük cilt kanserlerinde o lezyonun tamamen ciltten yeterli emniyet sınırıyla beraber cerrahi olarak alınmış olması o hasta için tam tedaviyi sağlıyor. Buradan şunu anlayabiliriz;

Tüm tedaviler aslında hasta için yeterli olabilecek düzeyde ve bir tedavinin uygulanabiliyor olması veya bir tedavinin uygulanmaması o hasta için kötü olduğu anlamına gelmez.

Kimi zaman da çok yaygın bir hastalık oluyor. Radyoterapinin hastanın sıkıntılarını giderici, ağrılarını azaltıcı düzeyde kaldığını düşündüğümüz zaman belki kemoterapinin biraz daha faydalı olacağını düşünerek buna yönlendiriyoruz. Bu yönlendirme aslında hasta için kötü bir durum olduğunu gösterir.

Kanserin hangi evresinde cerrahiye yöneliyorsunuz?

Hastada bir sıkıntı geliştiğinde daha henüz bir tanı konulmamışken, hastalığın ne olduğu bilinmezken bir hekime başvurduğunda yapılacak olan işlemlerden bazısı kan tetkikleri olurken bir kısmı da görüntüleme yöntemleri oluyor. Bunlar yapıldıktan sonra hastada bir bölgede, bir yerde, bir organında farklılık tespit edilirse ve kanserden şüphelenilirse cerrahi kliniklerinde buradan bir biyopsi alınması genellikle uygulanan yöntemdir. Biyopsinin alınmasının nedeni hastalığın ne olduğunun bilinmesi içindir. Bu biyopsi alınmaksızın hastalığının ne olduğunu bilmediğimiz bir kişiye hangi tedaviyi uygulayacak olduğumuzu da bilemeyiz, tedavi şemamızı belirleyemeyiz. Çünkü ortada bir hastalık yok, doku tanısı yok. Bu doku tanısının olması için hastadan bir biyopsi alınması lazım. Bunun için de doktorun ya iğne ya neşter kullanmak gerekiyor. Bunu yapmadığınız takdirde bu hastalık yayılabilir, büyüyebilir. O nedenle hastaların mutlaka cerrahi kliniklerinde değerlendirilerek bu biyopsilerin uygun bir şekilde uzman hekimler tarafından alınması gereklidir. Sonra bunlar ilgili patoloji kliniklerine gönderiliyor ve burada değerlendirilerek hastalığın ismi konuluyor. O nedenle en başında biyopsi alınırken dahi bir bıçak dokunması durumu söz konusudur.

Ancak özellikle kas iskelet sistemindeki yumuşak dokularda biyopsi alınırken çeşitli özel tekniklerin kullanılması gereken çok spesifik durumlar var. Bu tür durumları cerrahi klinikler bilir ve buna göre hareket ederler. Bu konuda hastalar rahat olsunlar ve güvenle kendilerini hekimlere teslim etsinler. Akıllarındaki bütün soruları, problem oluşturacak her şeyi hekimleriyle paylaşmalıdırlar.

Hasta iki farklı hastahaneye gidiyor ve farklı şeyler söyleniyor. Burada hastanın nereye nasıl güveneceği önemli değil mi?

 

Hastalar özellikle bir onkoloji konseyinde değerlendirilebilecek oldukları merkezler tarafından takip edilmeleri ve birden fazla bölüm tarafından (cerrahi bölümü, tıbbi onkoloji bölümü, radyasyon onkoloji bölümü) birlikte değerlendirildikleri merkezden emin olmaları gerekir ve o merkezlere rahatlıkla güvenebilirler. Buralarda bir hasta için cerrahinin yapılması daha faydalı ya da kemoterapi uygulanmalı ya da takip yapılmalı kararı ortak alınır. Hastalar çoğunlukla biraz daha küçük merkezlere başvurduklarından, belki de tek bir hekimle görüştüklerinden yada aynı hastalık için kimi zaman üç tedavi yönteminin de uygulanması eşit sonuçlar doğurabilir ve danıştıkları hekim belki kendi alanıyla ilgili olan tedaviyi seçecektir. O nedenle böyle bir kafa karışıklığı olabilir. Birden fazla hekimle görüşmekte fayda var ama onkoloji merkezleri biraz daha kendi tümör konseylerini, onkoloji konseylerini yapıyorlarsa onlara daha çok güven gösterebilirler.

Kemoterapi nedir ve hangi evrede devreye girer?

Kanser tedavisinde kullanılan ilaç tedavisi yöntemine kemoterapi denir. Hastalar çoğunlukla damar yolundan ilacı alıyorlar. Kimi zaman bu tablet yada kapsül formuyla oral yani ağız yoluyla da alınabiliyor. Kimi zaman da beyin omurilik sıvısının dolanmış olduğu kanal içerisine bel kısmından verilmesi şekliyle de kullanılabiliyor. Kimi zaman da ameliyat esnasında kanser tanısı daha önceden konulmuş olan kişinin tedavi protokolü belirlenerek özellikle batın içi yıkaması denilen şekliyle batın içerisine verilebilir.

Radyoterapi temelde ışın tedavisidir. Radyasyon dediğimiz şey ise enerjinin bir yerden diğer bir yere transfer olmasıdır. Bu enerji kanser hastalarının tedavisinde kullanılır. Kemoterapi bazen erken evreli hastalıklarda tek başına tek tedavi yöntemi olabilir. Bu hastanın kemoterapi almış olması o hasta için bir şanstır. Bazen de tek başına ameliyatın yapılarak sonrasında kemoterapi uygulanmaması ya da ışın tedavisi almaması durumu olabilir. Bu da bir şanstır. Gırtlak kanserinde, erken evreli tümörlerde, çok küçük lezyonlarda cerrahi uygulanmaksızın sadece küçük bir biyopsi ile kulak-burun-boğaz bölümü tarafından tanı konulan hastaların ne kemoterapi alması ne cerrahisinin yapılması tek başına radyoterapinin uygulanması o hasta için bir şans oluyor. Sadece bunun radyoterapinin uygulanması 5 yıllık kür şansı % 95 in üzerinde bir durum. O nedenle tek başına bir tedaviyi alıyor olmak yada almıyor olmak hasta için şans yada şanssızlık değildir. Kimi zaman hasta o kadar ileri evrede oluyor ki hastaya tüm tedavileri uygulamanıza rağmen yanıt alamıyorsunuz arada ameliyat yapma durumunun değerlendiriyorsunuz ama hasta kilo kaybetmiş olabiliyor, genel performansı kötü olabiliyor. Radyoterapiyi kısmi olarak uygulayabiliyorsunuz ve elinizdeki bütün silahları tüketebiliyorsunuz. O durumda da başka yeni bir kemoterapiyi deniyor olmak o hasta için kötüdür.

Kısaca erken evrelerde birçok hastalık grubuna tüm tedavi yöntemleri uygulanabilir. Ama ileri evrelerde ne yazık ki birçoğundan kaçınılması gerekiyor. Uyguluyor olmak iyi, uygulamıyor olmak kötü olabiliyor. Yerine göre değişiyor.

Saç, kaş ve kirpiklerinin dökülmesi kilo kaybı gibi olumsuzluklar kemoterapi sonucunda oluşuyor. Bu tip yan etkilerden kurtulmak mümkün müdür veya nasıl bir önlem almamız gerekiyor?

Kemoterapinin çok sık karşılaşılan yan etkisi bulantı, kusma, mide bağırsak sistemini ve kıl köklerini etkileyen saç dökülmesi ve ishaldir. Bunlardan kaçınmak ancak şöyle mümkün olabilir. Doktor hastaya kemoterapi uygularken çok ciddi bir yan etki olarak ishal görüyorsa ve bu ishal engellenemez bir duruma geliyorsa uygulanan kemoterapi ilacının ya dozu düşürülür ya da ilacın adı değiştirilir. Radyoterapi uygularken de çeşitli sıkıntılar yaşayabilirsiniz. Özellikle göğüs kafesi alanına radyoterapi uygulanan hastalarda ki bunlar akciğer, lenfoma, meme kanseri hastaları oluyor. Onlarda da yeme-içme ile alakalı sıkıntıları kısmi olarak radyoterapi esnasında ve radyoterapiden kısa bir süre sonra görülebiliyor. Ama bütün bunlar için doktorların uygulayabilecek oldukları destek tedavileri mevcut. Yani bir hastaya tedavi uygulanmaya başlandıktan sonra o hasta düzenli olarak takibe alınır. Kilo kontrol edilir, beslenme durumu takibi yapılır, haftalık olarak ayrıca değerlendirilir, kliniklerde hasta doktoru her gün görebiliyor ve sıkıntılarını her an iletebiliyorlar. Radyoterapi ortalama 1,5 ay sürecekse tüm yan etkiler yakinen takip edilir ve destekleyici ilaç tedavileri kullanılabilir.

Kemoterapinin özellikle saç dökülmesine yönelik olarak yapmış olduğu etkisini engellemek mümkün mü sorusuna cevap maalesef hayır olacaktır. Ama hastalar şunu bilsin yine kıl kökleri kendilerinde olduğu için kemoterapileri bittikten sonra çoğunlukla bir yıl içerisinde yine saçları ve kaşları çıkmaya başlayacaktır. Bu yan etkilerin görülebiliyor olması kimi zaman hastalar için dezavantaj değil hastalığa bağlı sağ kalımı değerlendirmek anlamında bir fayda sağlar. Çünkü hastanızda bir yan etki görüyorsanız bilin ki etkiniz de mevcuttur. İyi hücreleriniz etkileniyorsa kötü hücreleriniz bundan daha çok etkileniyor.

Bitkisel ürünler için ne düşünüyorsunuz?

Özellikle bitkisel ürünleri kullanan hastalarda kemik iliğinde bir baskılanma söz konusu olabiliyor. Bu beyaz küre denilen hücrelerin ve trombosit dediğimiz kan pulcuklarının baskılanması anlamına geliyor. Bu hücreler baskılandığı takdirde hastalar enfeksiyona açık bir hale gelebiliyor. Yada bir kanama durumunda bu kanamayı sonlandırabilecek ölçüde vücutta yeterli bir tepkime olmuyor. Bu hastalar açısından hayati tehlike yaratabilecek olan bir durum olabilir. O nedenle hastalar özellikle bitki çayı kullanırken özellikle içerisinde “çay” geçtiği için çok masum görünüyor. Papatya çayı da olsa ıhlamur da olsa mutlaka hekimlerini bilgilendirmeleri gerekir. Kemoterapi esnasında özellikle beslenme durumu son derece önemlidir. Kimi zaman da ne yazık ki çok ciddi oranda karaciğer ve böbrek yetmezliğine neden olabilecek düzeyde bitki çaylarına bağlı toksiteler gelişebiliyor. Doktorlar tedavi sırasında hastalarının bitki çaylarının tüketmelerini istemiyorlar.

Siz bugüne kadar nelerle beslendiyseniz neleri kullandıysanız onları kullanmaya devam edin. Ekstra başka şeyler, yeni arayışlar içerisinde olmayın, onlara kalkışmayın!